avatar

ÖZET

5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun 3’üncü maddesinde kaçakçılıkla mücadele kapsamında suç olarak tanımlanan fiiller ve yaptırımları bulunmaktadır. Mezkûr maddenin ikinci fıkrasında eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla gümrük vergileri kısmen veya tamamen ödenmeksizin ülkeye sokan kişinin, iki yıldan beş yıla kadar hapis ve on bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmektedir. Düzenleme kapsamındaki aldatıcı işlem ve davranış kavramı, 2014 yılında yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 89’uncu maddesiyle 5607 sayılı Kanun m. 3/2’ye derç edilmiştir. Değişiklik öncesi düzenlemede “sahte belge kullanmak suretiyle” ifadesi yer almakta olup, kanun koyucu tarafından söz konusu değişikliğin gerekçesi “…Diğer yandan, kaçakçılık suçunun unsurlarında yer alan hükümler nedeniyle kaçakçılık fiilleri dar yorumlanmakta ve bazı kaçaklık eylemlerinin cezasız kaldığı eleştirileri yapılmaktadır.” ifadeleriyle izah edilmiştir. Bu çalışmada öncelikli olarak kavramın içeriği açıklanmaya çalışılacak olup, öğreti ve yargının konu hakkındaki bakış açısı yansıtılacaktır. Aldatıcılık niteliğinin kimin açısından dikkate alınacağı ve ne derecede olması gerektiği çalışmanın dayanak noktalarını teşkil etmektedir. 

Anahtar Kelimeler: Aldatıcı İşlem, Aldatıcı Davranış, Kaçakçılık, Gümrük Vergileri, Hile. 

GİRİŞ

5607 sayılı Kanun m. 3/2’de bulunan aldatıcı işlem ve davranış kavramı, gümrük idarelerinin yanıltılması suretiyle ödenmesi gerekli gümrük vergilerinin kısmen ya da tamamen ödenmemesine yol açan işlem ve davranışları ifade etmektedir.

Aldatıcı işlem ve davranış, özünde karşı tarafı aldatma yeteneğini haiz bir hile unsurunu barındırır. Hile, sözlükte; “birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, ayak oyunu, alavere dalavere, desise, entrika” anlamlarına gelmektedir. Öğretide de Özgenç hileyi “Gerçekte mevcut olmayan bir hususu mevcut göstermek veya gerçekleşmiş bir vakıayı olduğundan başka türlü göstermek suretiyle bir insanın yanılgıya sevk edilmesidir” şeklinde ifade etmiştir (Özgenç, 2002: s. 15).

5607 sayılı Kanun’da aldatıcı işlem ve davranış kavramının kapsamının ne olduğuna değinilmediği gibi, Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında da hile kavramının içeriğine ilişkin somut bir çerçeve çizilmemiştir(Maviş, 2015: s. 597-626). Dolayısıyla söz konusu kavramın içeriğinin öğreti ve uygulamada somutlaştırılması gerekmektedir. 

ALDATICI İŞLEM VE DAVRANIŞIN NİTELİĞİ

5607 sayılı Kanun m. 3/2’de yer alan düzenlemeden, işlem ve davranışın aldatmaya elverişli olması gerektiği sonucu çıkarılmaktadır. Peki, söz konusu suç özelinde yer alan aldatıcı işlem ve davranışın muhatabı ele alınırken ortalama nitelikte bir kişi mi ele alınmalıdır, yoksa her olay kendi somut koşulları içinde mi değerlendirilmelidir?

Bu noktada öğretide her iki yönde de görüşler bulunmaktadır. Belli bir kesimin ifade ettiği görüşe göre, aldatıcı işlem ve davranış tespit edilirken objektif ölçütlerden hareketle ortalama bir insanı aldatabilecek işlem ve davranışlar ele alınmalıdır (Hafızoğulları, 2011: s. 411. Aslan, 2015: s. 163). Bu görüşü savunanlara göre, muhatap olarak ele aldığımız gümrük idaresi aldatılmış olsa dahi, objektif anlamda aldatıcı nitelikte olmayan hareketlerle gerçekleştirilen işlem ve davranışlarla söz konusu suç sübuta ermeyecektir (Aslan, 2015: s. 163).

Öğretide yer alan ağırlıklı görüşe göre ise söz konusu işlem ve davranışın aldatıcılık vasfının bulunup bulunmadığı her olayın kendi somut koşulları içerisinde ve muhatabın özellikleri çerçevesinde dikkate alınmalıdır (Kazancı, 2019: s. 535). Bu görüş de kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır. 

İlk görüşe göre, hile içeren hareketler neticesinde muhatap eğer yanılgıya düşmüşse söz konusu hareketlerin aldatıcı niteliğinin kabul edilmesi gereklidir (Başbüyük, 2019: s. 115). Bu görüşü savunan Tezcan’ın görüşleri çerçevesinde, işlem ve davranışın aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığı meselesi ancak ve ancak teşebbüs hükümleri açısından bir manaya sahip olacaktır (Tezcan-Erdem-Önok, 2020: s. 797). Ancak 5607 sayılı Kanun m. 3/21’in, teşebbüs hükümleri açısından istisnai bir hüküm ihdas ettiğinin hatırlatılmasında yarar bulunmaktadır. Yine Tezcan’a göre, objektif manada aldatıcı olmasa dahi sübjektif kıstaslar dâhilinde muhatabı gerçekten hataya düşüren bir olayda aldatma yeteneğinin mevcut olduğunun kabulü gereklidir (Tezcan-Erdem-Önok, 2020: s. 797). Toroslu da benzer bir görüşte olup, ona göre de hile içeren hareketler muhatabı aldatmış, yanılgıya düşürmüş ise suçun sübuta erdiğinin kabulü gereklidir. Bu görüşün devamı olarak, hile yoğunluğu çok düşük seviyede olan, diğer bir tabirle ortalama bir insanın kesinlikle yanılgıya düşmeyeceği düşünülen bir hareketin sonucunda muhatap yanılgıya düştüğünde suçun sübuta erdiğinin kabul edilmemesi, aklen zayıf ve saf olan bireyleri belli bir korumanın dışında bırakabilecektir (Toroslu, 2018:  s. 184). 

“Hile belli bir seviyenin üstünde olmalıdır. Oldukça basit nitelikte yalanlar, kolay anlaşılır nitelikte hile içeren hareketler suçun sübuta ermesi açısından yeterli değildir.

İkinci görüşe göre ise, aldatmaya elverişlilik çerçevesinde hile içeren işlem ve davranışın belli bir yoğunluğa ulaşmış olması aranmaktadır (Centel-Zafer-Çakmut, 2016: s. 471). Bu görüşe taraf olan kişilere göre, hile belli bir seviyenin üstünde olmalıdır. Oldukça basit nitelikte yalanlar, kolay anlaşılır nitelikte hile içeren hareketler bu görüşe göre suçun sübuta ermesi açısından yeterli değildir (Meran, 2016: s. 94).

ALDATICILIĞIN BELİRLİ BİR YOĞUNLUĞA ULAŞMASI GEREĞİ

Yargıtay gerek mülga 765 sayılı TCK gerekse mer’i TCK döneminde hilenin aldatıcı nitelikte olması gerektiği yönündeki görüşlerini devam ettirmektedir. Yargıtay’ın yakın tarihli bir kararında da bu görüşün yansıması müşahede edilmektedir:

“Aldatıcı işlem ve davranışa konu olan sahte belgelerin  beyanın hemen ekindeki belgeler vasıtasıyla yanlışlığının anlaşılabildiği durumlarda iğfal kabiliyeti bulunmadığı, söz konusu suçu sübuta erdirmeyeceği ifade edilmektedir.

“…Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 17.06.2003 tarihli ve 2013/7-151 Esas, 2003/187 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere gerçeğe aykırı beyanname kavramından, ithal sırasında gümrüğe verilen beyannamedeki, eşyanın tarife uygulamasını etkileyen cins ve türü, miktarı ve ağırlığındaki değişiklik veya gümrük resmine esas olarak gerçek değerinden düşük beyan veya vergi matrahına dâhil sigorta ve navlun ücretinin gösterilmemesi gerektiği ve beyannameye eklenen belgelerden yanlış beyanın anlaşılmamış olması gerektiğinin öğretide belirtildiği, somut olayda ithalat beyannameleri ile eşyaların G.T.İ.P, cinsi ve ürün kodları bakımından uyumlu olduğu, beyannameler ve ekindeki faturalarda hard disk ve medya player cinsi eşyaların kalem kalem gösterildiği, A.TR belgelerinin ise yalnızca hard disk cinsi eşyaya ilişkin olduğu, yanlış beyanın beyanname ekindeki belgelerden anlaşılabilmekte olduğunun anlaşılması karşısında sahteciliğin iğfal kabiliyetinin bulunmadığı gözetilmeksizin sanıkların resmi belgede sahtecilik suçundan beraati yerine cezalandırılmalarına karar verilmesi ve aldatıcı davranış bulunmadığından eylemin 5607 Sayılı Kanun’un 3/1 maddesi kapsamında bulunduğunun gözetilmemesi…

Karar metninde aldatıcı işlem ve davranışa konu olan sahte belgelerin “iğfal” yani aldatma kabiliyetinin bulunmadığı; beyanın hemen ekindeki belgeler vasıtasıyla yanlışlığının anlaşılabildiği belirtilmekte olup, iğfal kabiliyeti bulunmayan bir belgenin söz konusu suçu sübuta erdirmeyeceği ifade edilmektedir (Yerci, 2020: s. 701).

ALDATICILIK NİTELİĞİNİN İŞLEM VE DAVRANIŞIN MUHATABI DİKKATE ALINARAK TESPİTİ

Nihayetinde kaçakçılıkla mücadele mevzuatı çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, 5607 sayılı Kanun m. 3/2’de yer alan “aldatıcılık” niteliğinin objektif olarak değil,  sübjektif bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği tarafımca mütalaa edilmektedir. 

Nitekim söz konusu maddede düzenlenen suç, eşyanın ülkeye ithali çerçevesinde, mevzuata uygun bir şekilde tespit edilmiş gümrük kapılarından ülkeye sokulması esnasında işlenebilecek bir suçtur ve dolayısıyla gümrük idarelerine karşı işlenmesi gereklidir.

Söz konusu suçun gümrük idarelerine karşı işlenmesi gereğince, “aldatıcılık” niteliğinin gümrük idaresi açısından ele alınması gerekir. Ortalama bir insan için aldatıcı niteliğini haiz işlem ve davranış söz konusu suçun sübuta ermesi için yeterli yoğunluğu sağlamayabilecektir. Suçun sübuta ermesi için kıstas alınması gerekli yoğunluk, gümrük idarelerini aldatıcı nitelikte bir yoğunluktur. Nitekim aşağıda yer alan Yargıtay kararında da görüleceği üzere, “…gümrük idaresince kolaylıkla fark edilebilir nitelikte…” ifadesi ile dikkate alınması gerekli aldatıcılık yoğunluğunun gümrük idaresi açısından olması gerektiği anlaşılmaktadır.

“Dava konusu serbest dolaşıma giriş beyannameleri xxx Yağ ve Gıda San. Tic. Ltd. Şti. Adına düzenlendiği halde, anılan beyannameler ekinde bulunan EUR 1 belgelerinin alıcısı olan sanık A. S.’nin adresinin olmasının, başlı başına bu belgeleri sahte hale getirmeyeceği, sözü edilen belgenin sahteliği hususunda herhangi bir kanıt bulunmadığı ayrıca bu çelişkili durumun gümrük idaresince kolaylıkla fark edilebilir nitelikte olması nedeniyle belgelerin aldatıcılık özelliğinin de bulunmadığı, gümrük görevlilerinin nitelikte olması nedeniyle belgelerin aldatıcılık özelliğinin de bulunmadığı, … 

SONUÇ

5607 sayılı Kanun’da yer alan aldatıcı işlem ve davranış kavramının niteliği ve derecesi, m. 3/2’de yer alan suçun muhatabının gümrük idareleri olması hasebiyle belli bir seviyenin üzerinde olmak mecburiyetindedir. Suçun sübuta ermesi için kıstas alınması gerekli yoğunluk, gümrük idarelerini aldatıcı nitelikte bir yoğunluktur. Ortalama bir insan açısından aldatıcı nitelikte olabilecek, ancak gümrük idareleri açısından bu vasfı haiz olmayan bir işlem ve davranışın söz konusu suçu sübuta erdirmeyeceği öğreti ve yargı kararlarında da kanaatimce isabetli olarak ifade edilmiştir. 

Dolayısıyla aldatıcılık vasfına ilişkin objektif ölçütler dikkate alınmalı; ancak her olay bazında sübjektif bir değerlendirme de yapılmalı ve olaya özgü somut koşullar gözden kaçırılmamalıdır. Bir suçun sübuta ermesi için suçun maddi ve manevi unsurlarının birlikte meydana gelmesi gerekli olup, aldatıcılık kastının açık bir şekilde ortaya konulmaması halinde m. 3/2’de ihdas edilen suç sübuta ermeyecektir. Böyle bir durumda dahi 5607 sayılı Kanun’un suça ilişkin diğer düzenlemelerinin ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda yer alan gümrük kabahatlerinin dikkate alınabileceği gerçeği gözden çıkarılmamalıdır. 

KAYNAKÇA

ASLAN, Yasin. (2015). “Türk Ceza Kanunu’ndaki Düzenlemeler Kapsamında Geniş Anlamda Sahtecilik Suçları”, Ankara Barosu Dergisi, 2015/2, s.149-172. 

BAŞBÜYÜK, İsa. (2019). Dolandırıcılık Suçunda Hile Unsuru, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi.

CENTEL, Nur ve ZAFER, Hamide ve ÇAKMUT, Özlem. (2016). Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt: I, İstanbul: Beta.

HAFIZOĞULLARI, Zeki. (2011). “Türk Ceza Hukukunda Dolandırıcılık Suçları”,  Zabunoğlu Armağanı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, s. 405-440.

KAZANCI, Behiye Eker. (2019). “TCK’da Dolandırıcılık Suçu”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Prof. Dr. Durmuş TEZCAN’a Armağan, C.21, Özel Sayı, s. 517-583.

MAVİŞ, Volkan. (2015).  “Dolandırıcılık Suçunda Hile Unsuruna İlişkin Sorunlar”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Özel Sayısı, Cilt: I, s. 597-626.

MERAN, Necati. (2016). Dolandırıcılık-Sahtecilik-Güveni Kötüye Kullanma, (4. Basım), Ankara: Seçkin.

ÖZGENÇ, İzzet.  (2002). Ekonomik Çıkar Elde Etmek Amacıyla İşlenen Suçlar. (1. Basım). Ankara: Seçkin.

TEZCAN, Durmuş ve ERDEM, Mustafa Ruhan ve ÖNOK, Murat. (2020). Teori ve Pratik Ceza Özel Hukuku, (18. Basım), Ankara: Seçkin.

TOROSLU, Nevzat. (2018). Ceza Hukuku Özel Kısım, (3. Basım), Ankara: Savaş.

YERCİ, Cahit. (2020). Gümrük Hukuku ve Davaları, (2. Basım), Ankara: Seçkin.