Yeni Batı Mah. Palandöken Cad. No: 92 Yenimahalle/ANKARA
ÖZET
Tedarik zincirlerinin evriminin değerlendirildiği bu çalışmada tarihsel ticaret rotalarından günümüzdeki modern yapıya dönüşümü ortaya konmaktadır. Tarihte Coğrafi Keşifler ve Sanayi Devrimi ile birlikte küresel ticarette önce yeni rotaların keşfi, daha sonrasında ise üretim süreçlerindeki mekanizasyon ve standardizasyon tedarik zincirlerinin uluslararası boyutta dönüşümünü ve entegrasyonunu hızlandırmıştır. Günümüze yaklaştığımızda ise Kovid-19 salgınıyla birlikte küresel tedarik zincirlerinin kırılganlığı ve bağımlılığı ortaya çıkmış, salgın sonrasındaki yeni normal süreçte üretimde ve tedarikte yerelleşme eğilimleri, sürdürülebilir biz vizyon ile dijitalleşmenin daha etkin kullanımı dikkat çekmiştir. Çalışmanın tedarik zincirlerinin geleceğine ilişkin değerlendirmelerin yapıldığı bölümünde ise yapay zekâ, otomasyon ve akıllı uygulamaların dönüşümde daha etkin rol alacağı ve veri analitiğinin tedarik zincirlerindeki öneminin artacağı değerlendirilmektedir. Çalışmanın son bölümünde ise Türkiye’nin söz konusu dönüşüm sürecindeki yeri ve önemine değinilerek teknolojiye odaklı yatırım vizyonu, dijitalleşme ve yeşil dönüşüm unsurları, lojistik altyapının güçlendirilmesi ve sürdürülebilir odaklı politikaların benimsenmesinin Türkiye’nin tedarik zincirlerindeki entegrasyonunu güçlendireceği değerlendirilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tedarik Zincirleri, Ticaret Rotaları, İhracat, İkiz Dönüşüm, Sürdürülebilirlik
HISTORICAL TRANSFORMATION FROM TRADE ROUTES TO SUPPLY CHAINS
ABSTRACT
In this study, where the evolution of supply chains is evaluated, the transformation from historical trade routes to today’s modern structure is revealed. With the Geographical Discoveries and the Industrial Revolution, first the discovery of new routes in global trade, and then the mechanization and standardization in production processes accelerated the transformation and integration of supply chains on an international scale. As we approach today, the fragility and dependency of global supply chains have emerged with the Covid-19 pandemic, and in the new normal process after the pandemic, localization trends in production and supply, a sustainable vision and more effective use of digitalization have attracted attention. In the section of the study where evaluations are made regarding the future of supply chains, it is evaluated that artificial intelligence, automation and smart technologies will play a more active role in the transformation and the importance of data analytics in supply chains will increase. In the last part of the study, Turkiye’s role and importance in this transformation process is touched upon and it is evaluated that technology-oriented investment vision, digitalization, and green transformation elements, strengthening of logistics infrastructure and adoption of sustainable-oriented policies will strengthen Turkiye’s integration in supply chains.
Keywords: Supply Chains, Trade Routes, Export, Twin Transformation, Sustainability
GİRİŞ
İnsanlık tarihinde ticaretin var oluşuyla beraber ilk çağlardan itibaren materyallerin ve bilgi birikiminin alışverişine konu olan ticaret yolları aynı zamanda taraflar arasındaki ikili veya çoklu diplomatik ilişkilerin kurulmasına, tarafların sadece ekonomik değil aynı zamanda kültürel olarak da birbirlerinden istifade etmesine imkân sağlamıştır. Uzak coğrafyalardaki farklı medeniyetlerin bir araya gelebilmesinin en kolay ve etkin yollarından birisi olan ticaret, siyasi gelişmeler ışığında farklı rotalar itibarıyla gerçekleşmeye ve gelişmeye devam etmiştir.
Dünyanın en eski ve belki de ticaret yolları dediğimizde akla gelen ilk örneği İpek Yolu. Çin’den başlayan ve Batı Roma İmparatorluğu’nda sonlanan İpek Yolu, farklı dönemlerde ticarete konu farklı ürünlerle dönüşüm geçirmiştir. Başlarda Doğu’nun ipeğini, kağıdını, değerli taşlarını Batı’ya taşıyan ve oradaki üretime konu eden İpek Yolu, 16. yüzyılda Avrupalı soyluların lüks eşya ve sanat eserleri tedarikinde, 19. Yüzyıl sonrasında petrol ile birlikte enerji tedarikinde, 21. yüzyılda ise yeni adıyla Kuşak-Yol Projesi ile teknoloji ürünleri başta olmak üzere farklı ürün gamlarının temininin ve tedarikinin sağlandığı bir yapıya dönüşmüş durumdadır.
İpek Yolu, Baharat Yolu, Amber Yolu, Kral Yolu, Çay Yolu, At Yolu… Örnekler çoğaltılabilir elbette. Doğu ile Batı arasında ticarete konu ürünlerin değiş tokuşunu sağlayan ticaret yolları aynı zamanda fikirlerin de değiş tokuşunu mümkün hale getirmiş, farklı coğrafyalar arasında kültürel alışverişi teşvik etmiş ve bilim, sanat ve felsefe gibi alanlarda da etkileşimi artırmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca kaynaklara daha etkin erişimi tesis etmek, ürünlerin takasını sağlamak ve kültürel etkileşimi güçlendirmek hedefiyle kullanılan ticaret rotaları aynı zamanda günümüz tedarik zinciri kavramının da kökenini oluşturmaktadır. Tedarik zinciri temel olarak hammaddelerin üreticiden nihai kullanıcıya kadar olan tüm süreçlerdeki akışını ifade eder. Bu yönüyle, ticaret yolları yalnızca ürün değiş tokuşu değil, ilerleyen duraklardaki ihtiyaçların bir önceki duraklar tarafından karşılanmasını da mümkün kıldığı için tedarik zinciri kavramına da zemin oluşturmuştur.
Antik çağlarda hammaddelerin önemli üretim merkezlerinden tüketim bölgelerine taşınması olarak şekillenen ticaret yolları yol üzerinde taşıma, depolama ve dağıtım gibi unsurları da içinde barındırarak aslında bütün bu yönleriyle de birer tedarik zinciri olarak şekillenmiştir. Takvimler Orta Çağ ve Yeni Çağ’ı gösterdiğinde ise Coğrafi Keşiflerle birlikte hem ticaret yolları genişlemiş hem de tedarik zincirleri daha karmaşık hale gelmiştir. Bu dönemde deniz ticareti, kıtalar arası ticaretin ana omurgasını oluşturmuş ve tedarik zinciri, deniz taşımacılığı, liman işlemleri ve depolama gibi unsurları içeren daha karmaşık bir yapıya evrilmiştir.
18. yüzyıla gelindiğinde ise buhar gücünün üretimde kullanılmasıyla kıvılcımı yanan ve daha sonra büyük bir aleve dönüşecek olan Sanayi Devrimi, İngiltere’den başlayan bir rüzgâr ile kısa zamanda tüm dünyayı hükmü altına almıştır. Buhar gücü ve makineleşme gibi yenilikler, üretim süreçlerinde devrim yaratmış ve fabrika sistemlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Coğrafi Keşifler ile yapısında gelişim gözlemlenen tedarik zincirleri ise bu dönemde daha hızlı ve köklü bir değişim ve dönüşüm sürecinin tam ortasında yer alarak çok daha büyük ölçekli ve karmaşık bir yapıya dönüşmüştür.
Sanayi Devrimi ile birlikte ticaret yolları daha da gelişmiş ve tedarik zinciri, demiryolları, buharlı gemiler ve daha sonraları kamyon ve konteyner taşımacılığı gibi modern ulaşım ve lojistik sistemleriyle şekillenmiştir. Bu dönemde tedarik zinciri, üretimden tüketicilere kadar olan süreçte önemli bir optimize edilme ve hızlanma sağlamıştır.
Sanayi Devrimi, tarihin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilir ve üretim süreçlerinde köklü değişikliklere yol açmıştır. Bu dönemde, teknolojik ilerlemeler ve seri üretim kavramı, tedarik zinciri yönetimini ve ticaret yollarını tamamen dönüştürmüştür. Sanayi Devrimi’nin, 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın başlarına kadar olan süreçte gerçekleştiği düşünülür ve bu dönemdeki değişiklikler modern ekonomik ve endüstriyel yapıyı oluşturmuştur.
Hiç şüphe yok ki, Sanayi Devrimi dendiğinde akıllara gelen ilk kavram olan seri üretim kavramı, üretim süreçlerinin bir yerden başka bir yere hızlı ve köklü bir şekilde yol almasının da ilk adımı olarak kabul edilebilir. Sanayi Devrimi ile birlikte seri üretim yöntemlerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, üretimde artık makine gücünün kullanılmasıyla birlikte endüstrinin başkalaşması, zaten bütün bu gelişmelerin de isminin verildiği üzere birer devrim niteliğindedir. Seri üretim ile beraber birçok üründe standartlaşma ve tekrarlanma mümkün hale gelerek üretim süreçlerinin bu unsurlar etrafında yeniden şekillenmesi, bunun sonucunda da daha hızlı ve verimli yapıya bürünmesi sağlanmıştır. Üretimin hızlanması hammadde ihtiyacının artmasını, hammadde ihtiyacının artması ise üreticiden nihai kullanıcıya kadar geçen yolu ifade eden tedarik zincirlerinin de temelinden yeniden biçimlenmesi gereğini beraberinde getirmiştir.
Gerekler sonuçları doğurur sözünü doğrularcasına Sanayi Devrimi ile birlikte dönüşüm ihtiyacı içerisinde olan tedarik zinciri yönetimi artık lojistik süreçleri de yanına alarak üretim, tedarik, iletim kavramlarını yeniden şekillendirmiştir. Endüstri Devrimi ile beraber gelen üretim süreçlerindeki standartlaşma, hammaddenin tedarikinden ürünün nihai tüketiciye ulaşmasına kadar olan süreçlerde daha etkin ve verimli lojistik süreçlerin geliştirilmesine imkân sağlamıştır. Bununla birlikte, bu dönemde demiryolu ağlarının gelişimi, limanların modernizasyonu ve depolama sistemlerindeki ilerlemeler de tedarik zincirinin daha hızlı ve daha etkin işlemesini sağlamıştır.
Tarih sahnesinin tanıştığı seri üretim kavramı, etkin ve hızlı tedarik ve lojistik süreçleri ile doğduğu topraklar olan Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’dan kısa zamanda dünyanın kalan kısmına yayılmış ve dünyanın farklı bölgelerinde küresel ticaretin yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bahsi geçen süreçlerin hızlanması, tedarik zincirinin yavaş yavaş küresel bir vizyon kazanmasıyla birlikte hammaddelerin ve ürünlerin daha hızlı ve geniş ölçekte taşınması mümkün hale gelmiş; bu durum küresel ticaret ağlarının oluşumuna zemin hazırlamıştır.
20. yüzyılın ikinci yarısı ise teknolojinin gelişimiyle birlikte elektrik ve bilgisayar teknolojilerinin üretim faktörü olarak kendilerine yer bulmasını ve tıpkı buhar gücünün üretimde kullanılmaya başlandığı dönemde olduğu gibi üretim süreçlerinin hızlı ve köklü değişim ve dönüşümünü sağlamıştır. Birbirini besleyen faktörler olan sanayileşme ve teknolojik gelişmeler üretim süreçlerinin daha fazla otomasyon ve verimlilik ile gerçekleşmesine imkân sağlamıştır. Coğrafi Keşifler’den başlayan tedarik zinciri yönetiminin süregelen köklü değişim ve dönüşüm süreci kendini bu dönemde de sürdürmüş; tedarik zincirleri daha karmaşık ve bütünleşmiş bir yapıya bürünmüştür.
Sanayi Devrimi’nin seri üretim armağanıyla başlayan süreç elektrifikasyon ve teknolojik ilerlemelerle birlikte küresel ticaret ağlarının oluşumuna, tedarik zincirlerinin karmaşık ve entegre yapılarının dünyanın her bir ülkesinin üretim süreçlerinin bir aşamasına dahil olduğu küresel bir zincire dönüşmesine; böylece modern ekonomik ve endüstriyel düzenin temellerinin atılmasına vesile olmuştur. Bahsini geçirdiğimiz dönemdeki hızlı değişiklikler ve gelişmeler, günümüz tedarik zinciri yönetimi ve üretim süreçlerinin de temelini oluşturmaktadır.
TEKNOLOJİK GELİŞMELERLE BİRLİKTE TEDARİK ZİNCİRLERİNDE YENİ DÖNEM
Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğiyle beraber hızlanan teknolojik ilerlemeler ticaret yollarının ağlara dönüşmesine, tedarik zincirlerinin giderek daha küresel bir hal almasına ve karmaşıklaşan söz konusu unsurların ticaretteki yeri ve öneminin giderek daha da artmasına vesile olmuştur. 21. yüzyıl ile beraber hayatımıza giren büyük veri analitiği, yapay zekâ, bulut bilişim, otomasyon gibi kavramlar, yeni teknolojilerin tedarik zincirlerinde ve lojistik süreçlerinde kullanılmasıyla birlikte söz konusu süreçlerin verimliliğinin, esnekliğinin ve hızının önemli bir derece artmasını sağlamıştır. Coğrafi Keşifler ile birlikte denizyolu taşımacılığının, Sanayi Devrimi ile birlikte ise demiryolu taşımacılığının ticaretteki rolünün artmasıyla hızlanan tedarik süreçleri, teknolojinin nimetlerinden yararlandığımız günümüzde IoT (Nesnelerin İnterneti) teknolojisi ile birlikte anbean takip edilen, gerçek zamanlı analizi yapılan bir hale dönüşmüştür.
Teknolojik gelişmeler tedarik zincirleri kavramında yeni bir sayfayı sonuna kadar açmıştır. Hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte hayatın her alanında olduğu gibi ticarette ve tedarik zincirlerinde de hızlı dijitalleşme ve optimizasyon kavramları önemli role sahip duruma gelmiştir. Öyle ki, günümüzün lojistik süreçleri iletişimden taşımacılığa, depolamadan süreç yönetimine, veri analizinden geri bildirimlere kadar her bir aşamasının detaylı ve kapsamlı bir şekilde değerlendirilip incelenebildiği bir hale dönüşmüştür. Bununla birlikte, antik çağlarda hammaddelerin kaynağından muhatabına taşınmasından ibaret olan tedarik zinciri kavramı zamanla birlikte yavaş yavaş bir zincir haline dönüşmüş, hızlı gelişmeler ışığında ise küresel ticaretin ve üretimin kökünden değişerek modern tedarik zincirleri haline evrilmiştir.
Bu noktada, teknolojik gelişmeler ışığında tedarik zinciri kavramındaki gelişim ve dönüşümü incelediğimizde öne çıkan teknolojik unsurların ortaya çıkardığı değişim ve dönüşüm hususlarından bahsetmek gerekir:
Sonuç olarak, 20. yüzyılın son çeyreğinden günümüze teknolojideki hızlı gelişmeler, tedarik zinciri yönetiminin temelinde köklü bir dönüşüm yaratmıştır. Bu dönüşüm, tedarik zincirinin daha hızlı, daha verimli, daha esnek ve daha müşteri odaklı bir yapıya evrilmesini sağlamıştır. Teknolojideki ilerlemelerin devam etmesiyle birlikte, tedarik zinciri yönetiminin daha da optimize edilmesi ve geliştirilmesi beklenmektedir.
TEDARİK ZİNCİRLERİNİN HIZLI DÖNÜŞÜMÜNE SALGIN KESİNTİSİ
2019 yılının sonlarında Çin’den gelen haberler ile sarsılan dünya, önünde bekleyen tehlikenin henüz farkına varamamıştı. Çin’de bilinmeyen bir sebepten dolayı ortaya çıkan hastalık sebebiyle insanlar hızla hayatlarını kaybediyor, hastalığın bulaşıcılık hızına dikkat çeken uzmanlar kötümser senaryolar çiziyordu. Korkulan oldu ve 2020 yılıyla birlikte Avrupa’ya hızla taşınan Kovid-19 hastalığı bir pandemiye (dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isim; çalışmanın devamında salgın olarak anılacaktır) dönüştü.
Üretim kapasitesindeki hızlı ve güçlü büyüme sebebiyle küresel tedarik zincirinin ilk halkası Çin’de bulunuyordu. Uzunca bir süredir küresel ticaret için mucizevi bir rol biçilen küresel tedarik zincirleri, Çin’de salgın sebebiyle yaşanan kapatmalar yüzünden daha ilk halkadan kopmaya başlamıştı. Kovid-19 ile birlikte insanlığın uzun bir süredir inşa ettiği modern tedarik zincirlerindeki kırılganlık derin bir şekilde gözler önüne serilmiş oldu. Salgın, uluslararası tedarik zincirlerinde kesintilere, mal ve hizmet temininde aksamalara ve talep değişikliklerine neden olurken özellikle Asya ülkelerinden yapılan ithalatın durmasıyla birlikte Batı’daki birçok endüstride birçok endüstride üretim durma noktasına gelerek büyük krizleri beraberinde getirdi.
Tedarik zincirlerinin antik çağlarda ticaret yollarıyla başlayan, daha sonra Coğrafi Keşifler ve Endüstri Devrimi ile başka bir faza geçen, takip eden dönemde ise hızlı teknolojik gelişmeler ile birlikte köklü bir dönüşüm sürecine giren hikayesinde, Kovid-19 salgını küresel tedarik zincirlerinin büyülü yapısına da sekte vurmuştur. Salgın ile küresel tedarik zincirlerine duyulan güven kökünden sarsılmış ve söz konusu süreçler bu sefer de başka bir yöne doğru değişim ve dönüşüm geçirmeye başlamıştır.
Bu değişim unsurlarından belki de en önemlisi, kendisine duyulan güvenin temelinden sarsıldığı küresel tedarik zincirlerinin yerini giderek daha da yerelleşen zincirlerin alması olmuştur. Kovid-19 salgını, tedarik zincirlerinde stratejik değişikliklerin hızlanmasına ve alternatif tedarik kaynaklarının araştırılmasına neden olmuştur. Birçok şirket, tedarik zincirlerini krizlere karşı daha dirençli hale getirmek için daha esnek ve yerel tedarik zinciri modellerine geçiş yapmıştır. Aynı zamanda, dijitalleşme ve otomasyonun hızlandırılması, tedarik zincirlerinin daha hızlı uyum sağlamasına olanak tanımıştır. Çok kullanılan haliyle ‘yeni normal’ dönemde ülkeler ve firmalar tedarik zincirlerini hızlı bir şekilde gözden geçirerek daha yerelleştirilmiş tedarik zinciri modellerine yönelmiştir. Salgın, tedarik zincirlerinin zayıflıklarını ve kırılganlıklarını net bir şekilde göstermiş ve küresel ekonominin dönüşüm sürecinde önemli bir kilometre taşı olmuştur.
Bununla birlikte, Kovid-19 salgını, küresel tedarik zincirlerinin tek bir kaynağa ya da bölgeye bağımlılığının yarattığı riskleri açıkça ortaya koymuştur. Ülkeler ve firmalar, tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi ve farklı bölgelerde üretim yapılarak riskin dağıtılması konusunda daha duyarlı hale gelmişlerdir.
Ek olarak, daha önce hayali bile kurulamayan kapatmaların üretim ve tedarik süreçlerinde ne denli büyük sorunlara sebep olabileceği de tecrübeyle sabit hale gelmiştir. Salgın döneminde, lojistik ve ulaşım alanında yaşanan zorluklar tedarik zincirlerinin zayıflıklarını ortaya çıkarmıştır. Sınır kapanmaları, lojistik ağlardaki aksamalar, artan taşıma maliyetleri ve ulaşım zorlukları, tedarik zincirlerinin kırılganlığını artırmış ve firmaları alternatif tedarik modelleri üzerine düşünmeye yöneltmiştir.
Salgın döneminde talebin durma noktasına gelmesi, kademeli normalleşme dönemiyle birlikte ise talepte yaşanan patlama (boom) etkisi, daha önceleri gereken önemin verilmediği stok yönetimi ve talep analizi konularına olan önemin de artmasına vesile olmuştur. Salgın sırası ve sonrasındaki dönemlerde yaşanan ani talep değişiklikleri ve stok sıkıntıları, tedarik zincirlerinin esnekliğini sınırlamış ve bu durum firmaların stok yönetimi ve talep tahmini süreçlerini gözden geçirmelerine neden olmuştur. Bununla birlikte salgın dijital dönüşümün hızlanması ve tedarik zincirlerinin daha esnek ve adapte edilebilir hale getirilmesi gerekliliğini göstermiştir. Daha fazla dijitalleşme ve veri analitiği ile birlikte tedarik zincirlerinin risk analizi ve yönetimini daha başarılı gerçekleştiren, krizlere ilişkin esnekliğin ve adaptasyonunun yükseldiği bir yapıya bürünmesi önem arz etmektedir.
Hoyweghen vd. (2021), De Marchi ve Alford (2022), Gereffi vd. (2022), Awan vd. (2022) ve Feyaerts vd. (2019) küresel tedarik zincirlerine olan yerel entegrasyonun farklı coğrafyalardaki örneklerini değerlendirirken yerel tedarik zincirlerindeki rekabetçiliğin artmasıyla birlikte pozitif yayılma etkisiyle birlikte yatırım, teknik altyapı, kurumsal gelişmişlik gibi unsurlarda da tedarik zincirlerindeki dönüşüm ile beraber gelen gelişimin etkilerinin görülebileceğini ifade etmektedir.
Kökeni binlerce yıla dayanan tedarik zincirleri kavramının gelişiminde Kovid-19 salgınının da yeri bir hayli büyüktür. Kovid-19 salgını, tedarik zincirlerinin dönüşüm sürecinde zayıf noktalarını ve kırılganlıklarını net bir şekilde göstermiştir. Bu süreç, tedarik zinciri yönetiminin daha esnek, çevik ve krizlere daha dirençli bir yapıya evrilmesi için firmaları ve ülkeleri yeni stratejiler geliştirmeye ve değişime yönlendirmiştir.
YENİ NORMAL TEDARİK ZİNCİRLERİ
İnsanlığın Kovid-19 salgınından çıkardığı birçok dersten birisi de önceki dönemlerde kendisine mucizevi bir rol biçilen küresel tedarik zincirlerinin aslında krizlere hazırlıksızlığının ve kırılganlığının gözler önüne serilmesi ve bunun yerine yerelleştirilmiş tedarik zincirlerinin alması olmuştur. Yerel tedarik zincirleri, sürdürülebilirlik, hızlı teslimat süreleri ve krizlere karşı daha dirençli olma gibi bir dizi avantaj sunmaktadır. Bu tedarik zincirleri, bölgesel ekonomilere katkıda bulunurken, yerel üreticilere destek olmaktadır. Ayrıca, karbon ayak izini azaltma ve çevresel sürdürülebilirlik açısından da önemli bir rol oynayarak insanlığın iklim değişikliğiyle mücadelesine katkı sunmaktadır.
Bu noktada şunun altını çizmek gerekir ki; tıpkı salgın öncesi dönemde olduğu gibi bir kavrama tam bağımlılık, krizlere dayanıksızlığı ve kırılganlığı da beraberinde getirmektedir. Bu bağlamda, yeni normal olarak adlandırabileceğimiz salgın sonrasındaki dönemde, edinilen tecrübelerden de hareketle tedarik zincirlerinin küresel ve yerel vizyonu arasında da optimum bir denge sağlanması büyük önemi haizdir.
Yerel ve küresel tedarik zincirleri arasında denge kurmak, işletmelerin krizlere karşı daha dirençli olmalarını sağlamanın yanı sıra, küresel pazarda rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanır. Bu denge, tedarik zincirlerinin maliyet etkinliğini korurken, yerel topluluklara ve çevreye de katkıda bulunmayı hedeflemelidir.
Kovid-19 salgını, küresel tedarik zincirlerinde derin ve köklü bir dönüşüm sürecini tetiklemiştir. Bu süreçte, pek çok firma ve ülke, stratejik vizyonlarını ve adımlarını gözden geçirmiş ve tedarik zinciri kavramının yeniden şekillenmesine odaklanmıştır. Yeni normalde, tedarik zincirlerinin daha esnek, daha sürdürülebilir ve daha dirençli olması hedeflenmektedir.
Bununla birlikte, günümüz teknolojilerine en iyi şekilde ayak uyduran ülkelerin ve firmaların tedarik zincirlerini şekillendirmede daha fazla dijitalleşme ve akıllı sistemlere odaklandığı gözlemlenmektedir. Bu noktada, büyük veri analitiği, yapay zeka ve otomasyon gibi teknolojik yenilikler, tedarik zincirlerinin daha etkin ve verimli yönetilmesine olanak sağlarken süreçlerin daha çevik ve esnek olmasına da vesile olmaktadır.
Risk yönetiminin en temel unsurlarından birisi olan riskin dağıtılması hususu da küresel ticarette ve tedarik zincirlerinin dönüşümünde ülke ve firmaların yerelleştirme ve çeşitlendirme stratejileri vesilesiyle karşımıza çıkmaktadır. Ülkelerin ve firmaların yürüttüğü üretim ve tedarik kaynaklarının farklı bölgelere dağıtılması stratejisi, riskin dağıtılması ve tedarik zincirlerinin daha dirençli hale getirilmesine yardımcı olmaktadır.
YENİ DÖNEMİN BİR OLMAZSA OLMAZI DAHA: YEŞİL VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TEDARİK ZİNCİRLERİ
Yeni normal dönemde tedarik zincirlerinin yerelleştirilmesi ve riskin dağıtılması kadar söz konusu zincirlerin sürdürülebilirlik vizyonuyla çevre dostu hale dönüşmesi de büyük öneme sahiptir. İklim değişikliği ve çevresel sınamaların etkilerinin artmasıyla, şirketler ve kuruluşlar tedarik zincirlerini çevre dostu ve sürdürülebilir hale getirme konusunda ciddi adımlar atmaya başlamışlardır. Bu dönüşüm, çevresel etkileri azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda işletmelerin maliyetleri üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir.
Tedarik zincirlerinin yeşil ve sürdürülebilir hale dönüşmesinde birkaç anahtar faktör bulunmaktadır. Bunlar arasında;
Bu faktörlerin dikkate alınması, şirketlerin sürdürülebilir bir tedarik zinciri yönetimine geçiş yapmasına ve iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol almasına yardımcı olabilir. Bu adımlar hem çevresel sürdürülebilirliği sağlamak hem de şirketlerin uzun vadeli büyüme ve başarılarını desteklemek için önemlidir.
TÜRKİYE’NİN TEDARİK ZİNCİRİ DÖNÜŞÜMÜNDEKİ ROLÜ
Türkiye, jeostratejik konumu, gelişmiş lojistik altyapısı ve üretim potansiyeliyle küresel tedarik zincirlerinde kritik bir role sahiptir. Ülkemizin dijital dönüşüm, teknoloji yatırımları ve eğitim konusundaki atılımları, küresel tedarik zincirlerinde rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, sürdürülebilirlik ve çevresel koruma konusundaki stratejik adımlar, Türkiye’nin uluslararası alanda liderlik rolü üstlenmesine katkıda bulunacaktır.
Kovid-19 salgını sonrasında, Türkiye tedarik zinciri dönüşümünde kritik bir rol oynamaya adaydır. Türkiye’nin stratejik coğrafi konumu, gelişmiş lojistik altyapısı, genç ve dinamik nüfusu, çeşitlendirilebilir üretim kapasitesi ve güçlü sanayi altyapısı, tedarik zinciri yönetiminde öne çıkmasını sağlayan önemli faktörlerdir. Öyle ki, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda en kapsayıcı ve kararlı politika metinlerinin başında gelen Avrupa Yeşil Mutabakatınca da Avrupa Birliği’nin daha yerel tedarik merkezleriyle iş birliği yapmasının altı çizilmektedir. Bu noktada, hem geçmişe dayanan güçlü ticaret bağları hem de coğrafi konumu sebebiyle Türkiye’nin Avrupa kıtası için yeni dönemin üretim ve tedarik merkezi olma potansiyeli bulunmaktadır.
Bununla birlikte, Türkiye’nin sahip olduğu güç ve potansiyel, yeni tedarik zinciri yaklaşımları ve beklentiler ışığında önümüzdeki dönemde şu noktalara odaklanabilir:
Türkiye’nin yeni tedarik zinciri yaklaşımı, sahip olduğu güçlü altyapı, üretim kapasitesi, teknolojik potansiyel ve coğrafi konumuyla önümüzdeki dönemde küresel tedarik zincirlerinde önemli bir aktör olmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin bu alanlardaki potansiyelini daha da geliştirmesi, tedarik zinciri yönetimindeki etkinliğini ve rekabet gücünü artıracaktır.
SONUÇ YERİNE
Tedarik zincirlerinin tarihsel evrimi, antik çağlardan günümüze kadar sürekli değişen ve dönüşen bir süreç olmuştur. Coğrafi keşifler, Sanayi Devrimi ve teknolojik ilerlemelerin hızıyla birlikte, tedarik zincirleri köklü bir dönüşüm yaşamış ve bu süreçte kritik öneme sahip olmuştur. Bugün ise, ikiz dönüşüm olarak adlandırılan yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm kavramları, tedarik zincirlerinin geleceğini şekillendirecek belirleyici unsurlar haline gelmiştir.
Bu ikiz dönüşüm gerçeği altında, tedarik zincirlerinin önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği noktaları belirlemek kritik bir adım haline gelmektedir. Dijitalleşme, veri analitiği ve yapay zekâ gibi teknolojik gelişmeler, tedarik zincirlerinin daha verimli, esnek ve hızlı olmasını sağlayacaktır. Yeşil dönüşüm ise, çevresel sürdürülebilirliği sağlayarak doğal kaynakların korunmasına ve karbon ayak izinin azaltılmasına katkı sağlayacaktır.
Dünya ajandasında tedarik zincirlerinin bu dönüşümünü sağlamak için öncelikli olarak aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulmalıdır:
Tedarik zincirleri ticaretin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte farklı coğrafyaların bir araya gelebildiği, söz konusu coğrafyaların üretim kapasiteleri doğrultusunda hammadde temini ile nihai ürün üretimi arasındaki sürecin ticaret yollarıyla gerçekleştirildiği bir yapıdan zaman içerisinde karmaşık, çok taraflı ve entegre bir şekle evrilmiştir.
Antras ve Chor (2022) yakın dönemde giderek daha karmaşıklaşan üretim ve tedarik süreçlerinden hareketle tedarik zincirlerinin küresel büyüme ve kalkınmaya sunabileceği katkıları ampirik çalışmalarla ortaya koymuştur. Öte yandan, Kovid-19 salgınıyla birlikte dünyada ezberlerin bozulması, önceleri bir mucize gibi aksettirilen küresel tedarik zincirlerine olan güveni sarsmış; bunun yerine firmalar ve ülkeler daha yerel ve erişilebilir bir tedarik yönetimine doğru yol almaya başlamıştır.
Türkiye, stratejik coğrafi konumu ve dinamik iş gücüyle tedarik zinciri yönetimi sürecinin dönüşümünde önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye’nin, yenilikçi politikalarla ve uluslararası iş birlikleriyle sürdürülebilir ve yeşil bir tedarik zinciri ağı oluşturmak için çaba göstermesi ve bu alanda liderlik rolü üstlenmesi kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca, sürdürülebilirlik bilincinin toplumda artırılması ve eğitim düzeyinin yükseltilmesi yoluyla Türkiye’nin üzerine düşen ödevleri yerine getirmesi, tedarik zincirlerinin geleceği için kritik bir faktör olacaktır. Bu kapsamlı dönüşüm sürecinde, Türkiye’nin sürdürülebilir tedarik zinciri yönetimi alanında liderlik rolünü üstlenmesi ve yenilikçi çözümler sunması hem ulusal ekonomisine hem de tedarik zinciri ağlarına olumlu katkılar sağlayacaktır.
KAYNAKÇA
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi İktisat Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans öğrenimini tam başarı bursu ile tamamladı. İhracat rekabetçiliği üzerine çalışmalarını uzmanlık tezi ile geliştirdi. Halen Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nde Türkiye’nin dış ticaret rekabetçiliği üzerine doktora tezi çalışmalarını sürdürmektedir.
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde öğretim asistanlığı, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nda (TEPAV) araştırma asistanlığı yaptı. Ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı.
Asıl çalışma alanı dış ticaret olmakla beraber kent ekonomisi, sürdürülebilir kalkınma, yeşil ekonomiler, sanat ekonomisi konularında ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı.
Ticaret Bakanlığında Ticaret Uzmanı olarak başladığı bürokrasideki görevine Kültür ve Turizm Bakanlığı, T.C. Başbakanlık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde devam etti. 27. Dönemde TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda başdanışman olarak görev yaptı.
Halen TBMM’de danışman, Ankara Özel Tevfik Fikret Okulları’nda Sanat Yönetmeni, Türkiye Halk Oyunları Federasyonu’nda Kıdemli Antrenör ve Türkiye Hokey Federasyonu’nda Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır.
Ticaret Uzmanları Derneği (TİUD), Ticaret Uzmanları ile Uzman Yardımcılarının dayanışma ve birlikteliğini geliştirmeyi, ortak hak ve menfaatlerini korumayı, mesleki, sosyal ve kültürel gelişimlerine katkıda bulunmayı amaçlayan bir sivil toplum kuruluşudur.